Hayalet Hafiye

On

Yazan: Ayşen Erdöl
Dostoyevski, gençken devrimci bir gruba katılmış. Bu grup bir şekilde gizli teşkilatın dikkatini çekmiş. Tüm üyeler apar topar tutuklanmış. Yargısız mahkemesiz, uzun bir süre hapiste tutulmuşlar. Bir sabah, şafak sökerken askerler hepsini uyandırıp bir meydana çıkarmışlar. Meydanda bir dizi darağacı kuruluymuş. Askerler bunları sıraya dizmiş, beşer onar idam edilecekler.

Dokuz

Yazan: Ayşen Erdöl
Erken kalktım cumartesi sabahı. İki önemli sebebi vardı: Nursen ile buluşacaktım, bu bir; Fikri abinin söyleyeceklerini çok merak ediyordum, bu da iki. Hazırlanıp erkenden evden çıktım. Anneme Nursen’le yeni iş imkânları üzerine konuşacağımı söylemiştim. Konunun cinayet soruşturması ile ilgisini belirtirsem paniğe kapılırdı ve benim onu rahatlatacak ve ikna edecek gücüm de zamanım da yoktu. Altan ile şimdilik sessizlik anlaşması yapmıştık.

Sekiz

Yazan: Ayşen Erdöl
Sepya bir rüyaydı.
80’lerden kalma fotoğraflar gibi.
 
Sıcak, güneşli bir günde, belki de okulun son haftasındayız. Okul bahçesindeki örselenmiş, ardında bir banka reklamı olan yeşil boyalı bankın üstünde oturuyoruz. Nilgün’ün siyah önlüğünü beyaz, işlemeli bir yaka süslüyor.

Yedi

Yazan: Ayşen Erdöl
Önce İlkay’a sonra da maçtan nefes nefese kalmış bir şekilde gelen Caner’e olup biten her şeyi anlattım. Tabii Esra hariç… Onu anlatmak demek kendi ipimi çekmek demekti. Esra bir süre benim sırrım olarak kalacaktı, neyin nesi kimin fesi olduğunu öğrenene dek, en derunumda bulunduracağım bir Esra’r… Kelime oyunları da yapmaya başladıysam iyileşiyorum demektir.

Altı

Yazan: Ayşen Erdöl
Dönen dolapları düşünüyordum.
Fikri abi bana ne diyecek acaba? Ne gibi sürprizlere gebe yarınki konuşma?
Akşam bulaşıkları makineye yerleştirirken kapı çaldı. Gelen Figen’di.
Anneciğim, bu akşam bizim dizinin sezon finali var ya! Ben burada izleyebilir miyim? Maç varmış, Altan bırakmıyor.
Annem çok memnun oldu. Gelini ile ortak dizi keyfi.

Beş

Yazan: Ayşen Erdöl
Başımı çevirdiğimde Kızıl Saçlı Amazon ile burun buruna geldim. Tam bir afet- i devran, Nursen Paşalı. Uzun, kıvır kıvır, beline dökülen saçları, batmakta olan güneşin son huzmeleri adeta. Her zamanki gibi çok bakımlı ve güzel.
Ay, sesleniyorum duymuyorsun şekerim! Taa nereden koşturdun beni topuklularla!
Mekân zaman kayması yaşadım bir an. Neredeyim? Bu kim? Neden buradayız?

Dört

Yazan: Ayşen Erdöl
Fikri Abi, eskiden acar bir polisiye muhabiriydi. Bütün gazetelerde çalışmıştır herhalde. Çok sevilirdi. Ama sonra aniden bıraktı mesleği. Babadan kalma bir evi var, orada ufak bir iş kurdu kendine. Avukatlara ve sosyete dedektiflerine malumat sağlıyor, dosyaların takip ediyor filan.
Kadıköy’ün mahşer yerini andıran sokaklarında yürüyorduk.

Üç

Yazan: Ayşen Erdöl
Bağdat Caddesi üstündeki Erenköy Galip Paşa Camii’ne koşar adım giderken fark ettim ürkütücü gerçeği.
Esra kaç gündür ortada yoktu. Ama benim için Nilgün’ün cenazesine gitmemek hiç ihtimal dâhilinde olmamıştı. Anlatamadığım hatta anlamlandıramadığım bir güç, beni bu olayın içine çekmişti. Yani Esra bu sabah apansız karşıma çıkmasaydı da ben bu cenazeye gelecek, bir şeyler öğrenmeye çalışacaktım.

İki

Yazan: Ayşen Erdöl
Nilgün Zorbeyi, evlendikten sonraki adı ile Nilgün Mercan, ilkokulda beş yıl boyunca sıra arkadaşımdı. Mezun olduktan sonra annesi, babam gibi bileğini kessen sarı–lacivert kan akan biri olmadığından kızını ilkokulun hemen yanındaki Fenerbahçe Lisesi’ne değil, Erenköy Kız Lisesi’ne vermişti. Bu nedenle ortaokulda ayrıldık.

Bir

Yazan: Ayşen Erdöl
Bu öyküde geçen bütün olaylar uydurma, bütün kişiler gerçektir,
Hepsi de benim can dostlarımdır.
Caddebostan sahilinin en tenha zamanı, hafta içi öğlendir. Herkes işinde gücündedir, sadece emekli tahifesi sokağa çıkar, onlar da öğle sıcağından çekinir.